Sunday, December 9, 2007

Gazete Kağıdına Sarılanlar



“Çiçeklere bayılanlar için bile bu sarı derya, on dakikadan sonra çekilmez bir hal alır.” Ayçiçeklerinden bahsediyorum. Lisede yazmışım, okul dergisinde yayınlanmış. Her sene geçiyorum o sarı deryaların arasından. Bu sene de geçtim. Çok değişmişti. Gülerek güneşe bakan ayçiçeklerinin hepsi kararmıştı, boyunlarını usul usul yere eğmişlerdi. Bir hüzün mü kaplıyordu içini insanın, bir nefret mi yoksa? Bu muydu küresel ısınma?

İki üç yıldır afişlere bakıyorduk: Beyaz sevimli bir kutup ayısı, ufacık bir buz kütlesinin üstünde kalmıştı. Belki saatlerce yüzüp daha büyük bir buz parçası arayacaktı. Belki boğulacaktı. İçimiz burkulurdu bir an. Sonra… Sonra otobüse koşardık. O zamanlar küresel ısınma ötekiler için vardı. Şimdi bizler için var. Alışkanlıklarımız değişiyor. Önce görmeyi umduğumuz sarı renkler kararıyor, sonra evimize, soframıza kadar rüzgarı değiyor.

Bir iki ay geçti yolculuğumun üstünden. Geceler boyunca sıcakla savaştım. Penceremi açtım sivrisineklerle içli dışlı oldum, penceremi kapadım sıcaktan uyuyamadım. Bu arada seçim oldu. Birileri bir şeyler seçti. Seçimlerden önce meydanları doldurduk. Hiçbir şey değişmedi. Tartışmalar, tartışmalar, tartışmalar… Niye böyle olmuş, neden bu sonuçlar çıkmış? Biz kaç kişiyiz? Onlar kaç kişi? Herkes birbirine çamur atıyor. Biz ve siz.Niye birbirimizden bu kadar farklı düşünüyoruz?

Ben herkesin benim gibi düşünebilmesini umut ededurayım bir başka şehirde buldum kendimi. Antalya’dayım. Arkadaşımın ailesiyle tatildeyim. Sergiden bir kitap almıştım: Darağacında Üç Fidan. Üç tane resim var kapağında. Biri Deniz Gezmiş, kendisi hakkında az da olsa kulaktan dolma bilgim var. Diğeri Mahir Çayan, sadece adını biliyorum. Diğerinin ise adını bile bilmiyorum. Arkadaşımın babası eski solculardan. Kitabımı görünce bir parça gazete kağıdı aldı. Güzelce kapladı. “Biz böyle okurduk” dedi, “Şimdi, otobüste biri görür, boşuna uğraşırsın.”. Belli, canı yanmıştı onun. Onun yanmasa bile yananlarınkine şahit olmuştu. Anne babalarımızın nesli, görüşleri için uğraşırken görüşlerinden dolayı meydan dayağı yiyen nesil… Gözaltına alınanlar, işkence görenler, gözaltında kaybolanlar, asılanlar… Ne çok şey gördüler. Onlara bunları yapan da zamanın anne babaları… Bazısının sevgisi hıçkırık oldu, bazısının sevgisi iki metre sicim. İkisi de gençlerin boynuna dolandı.

Arkadaşımın babası bana zarar gelmesini önlemeye çalışıyordu. Gerçi zaman değişti. Gerçekten değişti mi? Zamanın değişmesini sağlayan takvimden yaprakların kopması mı yoksa hayatın değişmesi mi? Sanki yapraklar koptukça hayat kendine yeni kaplar buluyor. Belki kitabın üstündeki gazetenin tarihi farklı; ama içindeki…

Bir de Greenpeace serüvenim vardı. Sokaklarda turuncu t-shirt’lerimizle dolaşıyoruz. İnsanlara Greenpeace’i anlatıyoruz. Düzenli bağış yapmalarını teklif ediyoruz. Çalışmaya başladığım ilk gün, daha bir saat kadar olmuş. İstiklal’deyim. Üç tane genç geçiyordu. Benim yaşlarımdalar. Ellerinde bir hamburger kağıdı. Üstüme attı: “Greenpeace’ci tut!” Anlamadım, neden niye böyle bir şey yaptın ki? Boş boş suratına baktım. İçimden “ne gereği vardı ki” dedim. Çocuk duymasa bile yanıtladı: “İşin bu değil mi?” Lanet olsun mu demeli, ben bunu seni gibi hıyarlar için yapıyorum mu demeli, bu toplum ne zaman eğitilecek mi demeli. Yoksa susmalı mı? Sustum, işime devam ettim. Beni anlayacak insanlar bulmaya gittim. Elimde kutup ayılı posterlerden.

Bir başka gün. Bu sefer Levent’teyim. Beni dinleyen bir teyzeye küresel ısınmayı anlatıyorum. Güzelce dinledi. Sonunda benim için üstüne aylarca düşünmemi sağlayacak o sözleri söyledi: “Küresel ısınmadan daha tehlikeli bir sorun var: Küresel sevgisizlik. İnsanın burası sevmeyince burası düşünmüyor.”


2 comments:

  1. lan olum teyzeyle acil tanışmam gerekiyor. eşgal ver:) ben hallederim gerisini..

    ReplyDelete

Bence