Wednesday, February 18, 2009

Bazen yetmiyor yazmak, Bazen yetmiyor susmak...

"... Sometimes it seems that none of what's happenning is real." (Etty Hillesum, 1943, letter from camp)


Nasıl başlamalı? Size bir şey anlatmam gerek. Sevmiyorum bu hikayemi ama söylemem gerek. Önceydi. Çok önceydi. Üniformalı amcalar onu aldığında, porselen bebeği vardı elinde. Bırakmadı hiç onu. Bütün tren yolculuğu boyunca elinde tuttu. Trenden indiğinde karlar vurdu yüzüne. Çok soğuktu burası. Evi gibi değildi. Annesi sarıldı o üşümesin diye. O da bebeğine sarıldı. Hiç soru sormadı babasına. Küsmüş müydü ona? Hayır. Soru sormaması gerektiği söylenmişti ona. Sevmemişti bu amcaları.


Annesi çantasını açtı odaya gelince. Nivea krem çıktı çantasından. Yüzüne sürdü onun. Soğuktan çatlamasındı yüzü, üşümesindi o. Odasını da hiç sevmedi o. Kendi odası gibi değildi. Uyuyamadı ilk gece. Yatağı gibi değildi bu yatak. Çok kalabalıktı burası. Beş kişiyle uyuyordu. Aslında tam beş de değildi. Ama o beşten sonrasını saymayı bilmiyordu. Beş kişiyle uyuyordu o yüzden. Çok fazlaydı beş.


O kadar kalabalıktı ki burası. Merdivenler aşınmıştı. Eski binaları görmüştü. Orda da merdivenler böyle yamuk olurdu. Ama bu bina eski de değildi. Neden merdivenleri yamuk yumuktu?


Öğlen olmuştu. Oyun vaktiydi. Bebeğiyle oynamaya başladı. Sevmemişti onun gülen yüzünü amcalar. Aldılar bebeğini. Yere attılar. Ağladı o. Çok ağladı.



Ağlama dedi annesi. Annesinin de almışlardı sevdiği şeyleri. Kırmızı ayakkabıları vardı. Çok sevmişti vitrinde gördüğünde. Hemen söylemişti kocasına. Evlilik yıldönümlerinde almıştı kocası. Görünce çok sevinmişti.


Çok geçmedi. Babasını götürdü amcalar bir gün. Görmedi bir daha babasını. Güvercinler gördü ama babasını. İzlediler uzaktan. Amcalar bir duvara götürdüler babasını. Arkadaşlarının babaları da ordaydı. Beğenmedi çıkan sesi güvercinler. Uçuştular hemen. Babası da en son böyle gördü dünyayı:



Ne güzel saçları vardı onun. Annesi ipek saçlı kızım diye severdi. Kestiler tüm saçlarını. Beğenmedi yeni halini. Erkek çocuğu gibi olmuştu. Şimdi annesi sevmeyecek miydi onu?


Amcaları görmüştü dün. Ellerinde konserve kutuları vardı. Üzerinde çirkin yüzler vardı konserverlerin. Hepsi de sırıtıyordu. Zyklon-B’ydi yemeğin adı. Okuyamadı tabii o. Ama öyle yazıyordu. Okusaydı da bilemeyecekti. Annesi pişirmemişti hiç zyklon-b.



Banyo vakti dedi amcalar. Çok sevindi. Uzun zamandır yıkamamıştı annesi onu. Ne güzel bıcı bıcı vaktiydi. Banyoya giderken dayanamadı sordu annesine. Nerdeyiz anne? Annesi yanıtladı: Auschwitz.

No comments:

Post a Comment

Bence