Afiş
Bugün de bir afişle başlayalım: Turkisk Kulturell Dagen olayın İsveççesi. Bu hafta İsveç’te Türk Kültür Günü yaptık. Aslında her hafta bir ülke yapıyor. Geçen ay international association’a gidip ben de yapmak istiyorum dediğimde çok sevinmişlerdi. Sanırım haklı çıktılar.
Harflerin içine resim yerleştirme fikri Efe’nin abisinden. Uygulama da Efe’den. Bir sürü kültürel öğe. Hepsi de ince ve güzel bir seçim olmuş. Ama şu “R” harfi yok mu, işte ona bittim. R’de Ortaköy Camii var. Aynı fotoğrafın devamı “-“ işareti üzerine oturtulmuş ve Boğaz Köprüsü’ne denk geliyor. “-“ işareti ha kelimeleri bağlamış ha kıtları. Zaten Boğaz Köprüsü de kıtaları ve kültürleri bağlamıyor mu? Hem ne demişti Meltem Cumbul, Eurovision 2004 İstanbul’un açılışında: “The only city in the world that embraces two continents: Europe anda Asia.”
Efe’ye afişi international association’a bırakmayalım kendimiz yapalım dediğimde bir an duraksayıp uğraşmasak mı demiştik. Sonra tekrar gidip fikrimizi değiştirdik kendimiz yapıcaz dedik. İyi ki öyle demişiz. Türkiye’deki kültürel geçişi hangi renk turkuazdan daha iyi anlatabilir ki. Turkuaz aradadır. Ne mavidir ne yeşil… İkisine de tolerans göstermeyi öğrenmiş bir renktir. International Association’a bıraksaydık işi sanırım turkuaz yerine dansöz fotosu görecektik. (En azından international associationdaki çocuğun arkadaşım belly dance yapabiliyor isterseniz gelip dansetsin teklifine böğürerek nooo demem bir fikir verebilir. Dansöz pek Türk değil ama varlığı yadsınamaz. Ama şu da var ki dansöze gelene kadar anlatmamız gereken o kadar çok değerimiz var ki…)
Afişin sloganı benden. Efe afişi anlatıp bir slogan bulmamı istedi. Explore the Harmony! Sanırım kültürel farklılıkların uyumunu anlatmak için güzel bir seçim oldu bu sözcükler.
Bir de Efe'nin benim için hazırladığı korsan kültür günü afişi vardı:

Video
Buraya gelirken yanıma bir DVD almıştım. Eurovision Song Contest 2004. İsabet olmuş. Çünkü Eurovision 2004’teki performansların arasında Türkiye tarihinin en başarılı ülke tanıtım reklamları vardı. Zaten bugün için Eurovision’dan daha iyi bir seçim olamazdı. “Under the Same Sky…”. Buydu Eurovision 2004’ün teması. “Aynı gökkubbe altında…” İzleyiciler için hazırlanan insertlerin altında da slogan tamamlanıyordu. Her sayfada başka…
Under the same sky, we share melody.
Under the same sky we share hope.
Under the same sky, we share brotherhood.
Under the same, we share harmony.
Efe’yle birlikte DVD’nin içinden bu tanıtımları kesip arka arkaya koyduk. Kültür gününde de misafirlerimiz TV’de bu tanıtımları izlediler. İşte bir örnek:
Müzik
Pelin’le birlikte seçtik müzikleri. Olmazsa olmazlar var dedik. Bunu da dinlemeliler dedik. Sonra bir baktık 65 şarkı etmiş. Tarkan’dan Şımarık’ı çaldık. Sertab’tan Everyway That I Can. Bunları biliyorlardı zaten. Candan Erçetin’le Ege-Rumeli havalarını çaldık kulaklarına. Emre Aydın ve Teoman’la Türk rock’ını tanıttık. Ayten Alpman, Ajda Pekkan, Vega, Redd, Şebnem Ferah, Kenan Doğulu, Mirkelam, Mor ve Ötesi, Kargo, Athena, son ozanımız Sezen Aksu…
Belçika'lı arkadaşım Antoine'ın ne zaman 17'yi çalacaksın diye sormasını da kayıtlara geçmek istiyorum.
Efe
bir yazısında şöyle demişti:
“Yolda ipod shuffle'dayken Dönence çaldı. Nasıl pis koydu şarkı isveçteyken. Cidden dönence lazım buralara...” Adam olacak çocuklar adam oldu Efe’cim. İçin rahat olsun, dönence uğradı buralara…
Yemek
Yemekler için aklımıza gelen ilk şey altın günü konsepti oldu. Soluğu coop adlı markette aldık. Üzerinde deve resimleri olan orientalisk adlı reyonda sera marka ıvır zıvırları bulduk. 8 kutu yaprak sarma aldık.
Kültür gününün menüsünde bir tek sarma ve lokum hazır alındı.
Diğerlerinin hepsini Pelin’in yardımıyla ben yaptım. Mercimekle bulgur pek alıştığımız gibi çıkmadı. En azından Türkiye’den aldığım tariflerle kısır ve mercimek köftesi yapmaya çalışırken duruma bir local touch gerektiğini anladım. Yani biraz daha kaynar su… Kültür gününden önceki gece ve kültür gününün sabahı devamlı yemek yaptık. 3 tencere irmik helvası kavurduk. (ABBA’nın ruhuna)
2 Tencere kısır yaptık.Hem de nar ekşili… Yanında da marul...
5 katlı mercimek köftesi tabağı…
Ve ayran…
Ellerim hala soğan kokuyor.
Kültür Günü
Kültür günü tam anlamıyla efsanevi oldu. Ben turkuaz rengi t-shirt ve sweeter’imle, Pelin de ada vapuru illustrasyonlu t-shirt’üyle yerimizi aldık. Diğer Türkler de forma giyip gelmişler. Şu ana kadar katıldığım hiçbir kültür gününde bu kadar uzun bir sıra görmemiştim. Servisi Müge’yle birlikte yaptık. Yine de yetiştiremedik. Misafirlere kendi tabağınızı hazırlayabilirsiniz dedik. Herkes bu ne bu ne diye soruyordu. Tam olarak İngilizce açıklaması yok ki bu güzelim şeylerin. Sanırım teyzemin sözlerine başvurucam: “Tat da bil.”


International association bize yaklaşık 40-50 kişi geliyor, siz de yaklaşık 50 kişi gibi düşünün demişti yemekler için. Harcadığımız tabakları saydık: 2 paket 50’lik tabak Müge’den , 2 paket tabak da international association’dan. Onlar da 35’lik falan olsa. Ohaaa, en az 170-180 kişi gelmiş.Tabi bunlar yemeklerin tadına bakabilenler. Şimdi niye, 12.00-14.00 arası olan kültür gününde yemeklerin 12.25’te tükendiği anlaşılıyor.